Toplumumuzun, Atatürk'ün ünlü sözündeki "muasır medeniyetler seviyesi"ne her alanda olduğu gibi spor alanında da ulaşabilmesi için örnek alması gereken yolun Avrupa'dan geçtiği aşikar. Ülkemizdeki spor anlayışının da %80'inden fazlası futbola ayrıldığı için -spor gazetelerinin sayfa dağılımı örnektir- futbol kültürünün temel ögelerinden olan forma kültüründe de Avrupa ligleri bizden çok çok ileri. Bu durumun ekonomiyle de alakası yok, sadece büyük Avrupa ülkelerinden geride değiliz sonuçta. Forma kültürümüzü oluştururken temel almamız gereken yer de, topa ilk vurulan o ada. Şimdi adadaki forma kültürüyle bizimkisini biraz kıyaslayacağım.
Premier Lig'de Aston Villa - Manchester City maçı. Süper Lig'de Orduspor - Galatasaray maçı. İngilizler iç saha kombinasyonlarını değiştirmeyi pek sevmezler. Özellikle son sezonlarda iki takımın da beyaz şort giydiği maçlara sık sık rastlıyoruz. 60'larda ve 70'lerde olduğu gibi önemli olan çorabın farklılığı, hakemler karıştırmasın diye. Bu maçsa uç bir örnek. City deplasman formasını giymesine rağmen, iç saha takımıyla aynı renk şort kullanmış. Hem de bu formanın asıl şortu beyaz değil. Deplasman formalarında farklı şortlar kullanılabilir. Hem tekdüzeliği bozar, hem de kombinasyon zenginliği olur; gözümüz gönlümüz açılır. Takım sarı formayı kırmızı şortla giyince mutlu olan, heyecanlanan bir bloguz biz. Deplasman formasında hep aynı renk şort giymemek normaldir, rakibe göre değişir. Hatta iç saha takımının beyaz şort giymesi koşuluyla deplasmanda parçalı giydiğimizde de beyazdan farklı; kırmızı, siyah gibi alternatif şortlar kullanabiliriz (ama işi abartıp bir sezonda birden fazla alternatif şort da kullanılmaz). Sonuçta 30 yılı aşkın bir süredir parçalıyı farklı şortlarla sık sık giyiyoruz, beyaz şort son dört sezonu saymazsak geride kalmıştı. Ama en azından Arena'da veya Kadıköy'de Fenerbahçe'yle oynarken iki takım da beyaz şortunu giymeli. Klasik kombinasyonlarımızı bari dünyanın en büyük derbisi diye övündüğümüz maçlarda karşı karşıya görelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder