Uzun süredir takip ettiğim bir yer burası. “Takım tutmak”
demek, “taraftarlık” demek, her şeyden önce “renk” demek benim için. Neden
“renk” demek anlatacağım. Blogla ilgili konuşalım bir kuple.
Bir süre önce Selocan’a bir mail attım. “Sitede Nike lansmanından
sonra bir düşüş var? Hayırdır? Tahmin edilen Nike tasarımları gelmeyince
kırgınlıklar mı oldu? Dedim.”
Her başarılı Türk işinde olanlar olduğunu zaten tahmin
ediyordum. Her şey iyi giderken takip et, destekle, gıpta et, en ufak bir
hatada aşağıya çekmeye çalış. Salla, saldır. En iyi yaptığımız iş ne yazık ki
Türkler olarak.
Bloğun tamamen bir haber bloğu olmadığını bildiğim için,
“yazmak isterim, ne dersin?” dedim, tasarımcı ve taraftar kimliğimle. A’dan
Z’ye ne varsa kendimce doğru, yazar, paylaşırım diye düşünerek. Ve, neredeyse
uzay çağını yaşadığımız şu zamanlarda, bu kadar kuvvetli bir medyanın,
renk-forma-taraftarlık-doğrular-yanlışlar çerçevelerinde yazılardan daha da
etkili olabileceğini, bir şeyler yapılabileceğini düşünerek. Mantıklı her desteğe olumlu bakan biri olarak
yaklaştı Selocan.
Hadi hayırlısı;
RENK
Her kulüp, her takım renkleriyle vardır, var olmalıdır.
Tarihleri boyunca gerek logolarından çıkan renklerin uyarlanması, gerek yer
aldıkları coğrafyadan esinlenen renklerin uygulanması sebebiyle oluşmuştur
takım ve kulüp renkleri. Coğrafyalarında vardır, logolarında vardır,
tarihlerinde vardır, kurucu “ilk”lerini karakterlerinde vardır. Ve nesiller
boyunca “gönül vermişlerinin” ruhlarında vardır o renkler. O renk yoksa en
taraftar baba, “renktaş”” yapamaz çocuklarını, en yakın arkadaşlar saha
içerisinde “ezeli rakip” ama saha dışında “ebedi dost”tur.
Her Galatasaraylının içinde taşıdığı kırmızının ateşi
gibidir, hissettiği sıcağın sarısı gibidir ruhu. Takımla böyle bütünleşir, bunu
görmek ister. Spor müsabakalarında yer, gök sarı-kırmızı olsun ister. Saha
içindeyse gerçek Galatasaraylı, arkadaşlarına “Her yerde kırmızı görecekler!
Haydi!” diye bağırır devre arası konuşmalarının birinde Kaptan Bülent Korkmaz’ın
yaptığı gibi. Daha deli olanları Kadıköy’de Sarı/Kırmızı dolaşmak ister maç
günleri Şükrü Saraçoğlu etrafında. Formasını giyip, “Ben farklıyım, ben sizden
üstün olanım, farklı olanım” demek ister.
Bu yüzden rahat seyredemeyiz Şükrü Saraçoğlu maçlarını
deplasmanda. Rahatsız oluruz hep. Her yer laciverttir çünkü her yer sarıdır bir
de. Ama sarıya bile “benim sarım” diyemez Galatasaraylı. “Turuncudan iz taşıyan
tok bir sarı” değildir çünkü Saraçoğlundaki Sarı.
Her kulüp, her takım renkleriyle vardır, renkleriyle var
olmalıdır. Renkleriyle tanınmalı, renkleriyle anlatılmalıdır diğerlerine.
Kendine has renkleri, kendine has tonları olmalıdır renklerin. “Gönül
vermişlerinin” içindedir renkleri. Galatasaray için “vişneye çalan, koyuca
tatlı bir kırmızı” ve “turuncudan iz taşıyan tok bir sarı” olmalıdır
Galatasaray’ın rengi. Nerede kırmızı görsem dikkatimi çeker, ne zaman sarı
kullanacak olsam, turuncuya dönük kullanmaya gider elim. Çünkü ben de Galatasaraylıyım.
FORMA KÜLTÜRÜ
Türkiye’de spor-renkler-forma kültürü ile ilgili konuları,
yüzlerce yönden ele almak mümkün. Babam ile, 1980 yılının soğuk bir kış akşam
üstü, 6 yaşımdayken ilk kez bir Galatasaray maçına gittiğimde, futbol,
kurallar, oyun hakkında pek bir bilgim olduğu söylenemezdi. Maçın nasıl
geçtiği, kimin kazandığı, nasıl oynadığımızı pek hatırlamasam da, babamın
omuzlarındayken “Hangileri bizimkiler?” diye sorduğumda, “Hangileri olacak
aslanım? Kıpkırmızı ve sapsarı formalı olanlar.” Cevabını hala çok ama çok net
hatırlarım.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan önceki o zorlu
yıllarda ve Cumhuriyetimiz kurulduktan sonraki o ilk zorlu 10-20 sene
dönemlerinde, bu gün olduğu kadar gözde miydi futbol onu da bilmiyorum ama o
dönemlerde futbol ile ilgilenen kesimlerin ve taraftarların spora farklı
anlamlar, farklı yaklaşımlar yüklediği de bir gerçek olsa gerek. Tarihinin en
zor dönemlerini geçiren bir millet, o zamanın şartları ile, kendi içinde
sımsıkı tutunacağı bir şey haline getirmiş sporu, özellikle futbolu.
Şu anda liglerimizde yer alan tüm kulüplerin tarihini
araştırırsak, eminim ki Milli Mücadele zamanlarından, Osmanlının son
dönemlerindeki zamanlardan kalan bir çok Milli anı ve olayla karşılaşırız.
Galatasaray’ın kuruluş amacının “Türk olmayan takımları yenmek” olduğu gibi
veya Fenerbahçe’nin İşgal kuvvetleri karma takımlarıyla yaptığı o tarihi
maçtaki gibi.
Ve günümüze taşınan Galatasaray-Fenerbahçe rekabetinin bile
aslında, “ülkemizi en iyi şekilde Avrupa takımlarına karşı kim temsil eder”
rekabeti olduğu da, kabul edilmesi gereken gerçeklerdendir, tarihe baktığımızda.
Önümüzdeki zamanlarda fırsatımız olur ise bu konular ile ilgili de yazılar
yazar, bilgileri paylaşırız, dönelim “Forma Kültürü”’ne.
Forma Aşkının veya forma sevgisinin ne demek olduğunu,
taraftarlar için formanın ne anlama geldiğini, neleri simgelediğini anlatmaya
gerek yok. Kan kırmızı üzerine düşmüş hilali, nasıl Milli Takım formasında
görmeyi istersek her Türk olarak, taraftarı olduğumuz renkler ile özdeşleşmiş
formaları da görmek o demektir kendi takımımızın üzerinde. “O renk” demektir
takım, “O renk” demektir o forma. Ve az önceki paragraflarda bahsettiğim tarih
hadiselerinden dolayı da, özellikle bizim takımlarımızda özdeşleşmiş formalar
vardır kulüplerimizde. “Parçalı sarı/kırmızı” gibi, “Çubuklu sarı/lacivert”
gibi, “Karakartal siyahı” gibi.
Bir çok taraftarın sezonluk isim yazdırmaması bu yüzdendir
aslında. Çünkü bizde kültür “herkes gider, biz kalırız” kültürüdür. Çünkü bizde
kültür “o formaları çıkarın, öyle oynayın!” kültürüdür. Çünkü bizde kültür,
tribünde formaları çıkarıp, çırılçıplak kalıp, takımı öyle protesto etmek
kültürüdür. Bizlerdeki kültür, “Metin Oktay”’lar, “Lefter”’ler üzerlerindeki
renklerin kültürüdür, Metin’deki parçalı, Lefter’deki çubukludur.
Bütün bu yazdıklarımın, biraz tarih, biraz bilgi, çokça
yorum, aslında daha sonra yazmayı düşündüğüm bir çok konu ile ilgili temel
olmasını, yazı ve yorumlarımın bunlar unutulmadan değerlendirilmesini istediğim
için yazıyorum. Gerek eleştiren, gerek bilgilendiren, gerekse de ele alacağım
konularda “ne yapılması” gerektiğini bir nebze olsun gösterebilen yazılar yazmayı
planlıyorum. Renk kombinasyonlarından tutun da, taraftar gözüyle formalardan,
Nike mağazalarından tutun da, kendi Storumuza kadar olan her konuda görüşlerimi
belirtip, sizlerle paylaşacağım.
Umarım herkesin düşüncelerine bir nebze “ses”olabilirim.
Kalın sağlıcakla.
AntareS
5 yorum :
Ufak bir not: blogu surekli takip eden bi kisi olarak, bu blog takimimla ilgili ozundugum yerlerden birisidir. Blogda forma lansmanina kadar cok daha yogun takip ediyordum. Cunku yeni bi sponsor yeni bir forma anlayisi ve en guvenilir yerde burasi. Tanitimdan sonra cok yogun olmasamda ne konu acildi farkindayim ve takipteyim. Diger takipcilerinde boyle yaptigini dusunuyorum.
Not 2 : gecen sene bu formalar olacak dediginiz formalarin bu sene icin hazirlandigini dusunuyorum. Yani hollanda da da forma tasarimcilarimiz formalarimizla calisirken daha turkiyede tanitilmadimk diye sormuslar buda baska bir forma tasarladiklarini gosterir
Ben sürekli takip eden biriyim. Burayı kaçırırım diye Facebookdanda beğendim. Yalnız takip edilmek azalmadı ama yazılar,konular vs azaldı gibime geliyor. Keşke böyle olsaydı, Away forma alternatifleri, Diğer takımların forma kültürleri vs konular biraz irdelenirse konuşacak çok şey olabilir. Hepimiz Galatasaraylıyız...
Forma lansmanından sonra herkesin kabul ettiği gibi yayın sayılarında ciddi bir azalma söz konusu. Buna rağmen ısrarla, hem blogger, hem twitter' da, hem de sık kullanılarımda çakıldır bu blog. bu blog ne söylese benim için doğrudur. Ki burası bence bir haber blogu değil, daha ziyade forma kültürü üzerine bir blogtur. Tuttuğumuz takımın formalarını, renklerini, diğer takımların kültürlerini tanıma, bunlardan çıkarım yapıp tartışma yeridir. O yüzden sonuna kadar "galatasarayformalari.blogspot.com" !!!
#Dışardan bir arkadaşımızın yazısını yayınlamanız çok hoş bir düşünce.
#Antares isimli arkadaşımızın yazısı çok güzel, tebrik ediyorum.
AntareS hosgeldin ve ellerine saglik. 80'ler ve 90'lar ruhundan izler tasiyan yazilarini merakla bekliyorum.
Gorusmek dilegiyle.
Eline sağlık hocam nefis bir yazı olmuş.
Yorum Gönder